Bu Blogda Ara

26 Eylül 2020 Cumartesi

İbrahim Peygamber - Muazzez İlmiye Çığ

Muazzez İlmiye Çığ, ilk olarak 1997 yılında yayımladığı kitap daha önce İlhan Arsel ve Turan Dursun kitaplarını basan Kaynak yayınlarında.  Şuan hala Çığ’ın kitapları Kaynak yayınları tarafından basılmaktadır.  

İbrahim peygamber kimdir?

İbrahim peygamber aslında nereliydi?

 Hangi zaman diliminde yaşadı? 

Neden 3 büyük dinin atası olmuştur? 

İbrahim peygamberle başlayan erkeklerin sünnet olma geleneğinin temel nedeni nedir? 

Gibi bir çok soruya cevap arıyor. Bir çok tarih araştırmacısının da ilgi alanına giren İbrahim peygamber ile ilgili sorulması gereken soruları soruyor, ve okuyucunun önüne cevaplar koymaya çalışıyor. Ancak Çığ, burada bilimsel bir yaklaşımda bulunmuyor, daha çok kutsal denilen kitaplarda varolan bilgileri, Sümer – Akad dönemine ait tabletlerde yazanlarla karşılaştırıyor. 

İbrahim peygamber kimdir? sorusuna cevaplardan Amaritler, Hititler, Sümerler, Akadlar’dan hiç biri uymuyor en sonunda Turan Dursun’un da yazdığı İbrahim peygamber Sabii’lerden olması muhtemeldir diyor. Sabiiler ise yıldızlara tapan topluluk olarak biliniyor ki Kur’anda da Musevi ve Hrıstiyanlardan sonra adı anılan bir dine mensuplar. Sabiilerin torunları ise günümüz Irak’ında yaşamaktadırlar.  

Eski Sabii dininde yıldızlara da tapımlar olduğu için Kur’anda geçen yıldızlara ant olsun ki sözünün Sabiilerden geldiğinin dolayısıyla İbrahim peygamberle olan ilişkisini belirtiyor. 

Peygamberlik nedir sorusuna da değiniliyor. Bu kısımda yazılan ise peygamber sözcüğünün nereden geldiği, Kur’an’daki karşılığı ne olduğu yazılıyor. En sonunda da bu peygamberlik geleneğinin yani Tanrı’dan haber getirme geleneğinin Sümerlerden geldiğini hatta Sümer hikayelerinde de bolca bulunduğunu belirtiliyor. Buna benzer bir gelenek Mısır’da da mevcut. 

Burada ilginç olan Sümerlerde kadın peygamberler de var. 

Tanrı, El; efendi diye biliniyor. Musevilikten müslümanlığa geçen Rab sözü de aynı El sözcüğündeki gibi anlamda; sahip, efendi olarak kullanılıyor.  

İbrahim peygamberin döneminde ki putperest uygulamalar son peygamber olarak bilinen Muhammed zamanında da belli şekillerde yaşıyor. Kabe’nin yanı başında ki hacer’ül Esved taşının kutsal sayılması gibi… Bir diğeri de şeytan taşlamada kullanılan şeytan yerine geçen sembolik, uzun çubuk şeklindeki taş. 

Halbuki bu taş, Tevrat’ta belirtilen üzere Yakup tarafından bir çok yerde dikiliyor. Sümerlerden gelen bu gelenek de erkek tanrının cinsel organı temsil ediliyor.  Bu ise islam’a şeytan olarak geçmiş, yılın belli döneminde inanan müslümanlar tarafından taşlanıyor. 

Sembolik gözüküyor gibi olsa da aslında Sümerden gelen bir uyguluma. Çünkü İslam öncesi putperestlik denen dönemde de bunlar sadece birer sembol.  Tevrat’taki İbrahim anlatılarında da bu taş dikme geleneği var. 

İbrahim peygamber döneminde varolan bir çok putperest gelenekler; Yahudilerin kral, Müslümanların peygamber dediği Davud, Süleyman döneminde de varlığını sürdürüyor. Bu tür uygulamalar yine Tevrat’ta da belirtiliyor. 

Hristiyanlıkta olmayan ancak Musevilikte ve islamda geleneği sürdürülen erkeklerin sünnet olma uygulamasına da değiniyor. Bu uygulamanın Mısır’da varolan güneş kültünden geldiğini belirtiyor. 

Musevilikte ve Müslümanlarda (Kur’anda belirtilmiyor) varolan bu uygulamayı Hristiyanlar farklı yorumluyor. Onların sünnet yorumu ise İbrahim’in imanından geliyor. İbrahim Allah’ın birliğine ve tekliğine sünnet olmadan erişiyor. İbrahim’in imanı sünnet uygulamasından (Şeriat) öncedir deniyor ve şeriattan önce iman gelir çünkü bütün inananların babası İbrahim’de sünneti (yani şeriatı) imandan sonra getirmiştir. Bu yüzden de hrıstiyanlarda sünnet uygulaması yada geleneği gereklilik olarak görülmüyor. 

İbrahim peygamberin ne zaman yaşadığına özellikle Tevrat baz alınarak çıkarımlar yapılsa da, tam net bir tarihleme söz konusunun olmadığı belirtiliyor. İbrahim peygamberin yaşamına, yaşadığına dair söylenen bütün hikayelerin o dönemin topluluklarının bize kadar gelen hikayelerden geldiği yazılıyor. Sonrasında yine İbrahim peygamberin çocukları ve torunlarının (diğer peygamberlerin) hikayelerinin de yine dönemin yaşayan topluluklarında var olduğu belirtiliyor. 

Üç büyük dinin atası kabul edilen İbrahim peygamber aslında tam bir tarih araştırması konusu iken, günümüzde İslam karşıtı yada din karşıtı denilerek bu tür yazıların ve bilgilerin küfür olduğu yazılıp, çiziliyor. 

Özellikle Yahudi karşıtı olan bir çok Müslüman topluluk (millet denmesi gerekiyor ancak kullanmamayı tercih ediyorum), inançlarında Yahudi şeriatı ve geleneğinin olduğunu göremiyorlar. 

Bu tür yazı ve kitaplara karşı çıkanların çoğunluğu bunu imanından yada inancından dolayı değil, politik bir duruş olarak yapıyor ki yaşanılan ülkede 40 yıl önce politik hareketler içinde İslamcılık diye bir hareket de söz konusu. Ve de bunların iman ve inanç dedikleri ise Yahudi şeriatı ve tanrı inancından geliyor. 

Muazzez İlmiye Çığ, Sümerler üzerine yaptığı araştırmalar ve yazdığı kitaplarla sadece mitolojiyi yada bilinmeyn tarihleri değil, günümüzde varlığını sürdüren dinlerin de kökenini de göstererek, insanların inançlarını sorguluyor. 

‘İbrahim Peygamber’ kitabı ile de okuyan, öğrenen insanlara yön göstermeye çalışıyor.

30 Mart 2020 Pazartesi

Sen Abdülhamid'i Savundun

Kızıldere katliamının yıldönümüydü bugün. Ünlü ünsüz hemen hemen bütün solcu kişiler Mahir Çayan ve arkadaşlarını andılar. Koronovirüs nedeniyle tabi bu durum sadece twitter'da gerçekleşti. Her zaman olduğu gibi Mahir Çayan'ın sözleri paylaşıldı, o yollara girmeseydi belki çok güzel bir hayat yaşayacaktı gibi sözler en çok okunanlardan oldu.

Kızıldere katliamının 'Sen Abdulhamid'i Savundun' sözüyle ne ilgisi var. Daha doğrusu 'Sen Abdulhamid'i Savundun' ne demektir.

Türkiye'de sol hareket özellikle 1960'ların başında kurulan Türkiye İşçi Partisi ile başlatılır. Sonrasında 68 ve Dev-Genç hareketiyle sol anlatımı devam eder.

Halbuki daha öncesine gitmemiz gerekir.

İlk önce Sol'dan ve Sağ'dan ne anlamalıyız, ona bakmalıyız. Bunu anlayabilmek için de insanoğlunun düşün dünyasındaki devrim süreçlerini hatırlamak gerekir.

Sol ve Sağ, Fransız Devrimi ile ortaya çıkan bir kavramlardır.

Devrim öncesi Fransa kralı tarafları sarayına çağırır. Ruhban sınıfı ve soylular Kral'ın sağ tarafında otururlar. Kralın herhangi bir ayrıcalığa sahip olmamasını savunan burjuva sınıfı ve köylü halk kitleleri de bunların karşısında durarak sol tarafına geçerler.

10 yıl süren Fransız Devrimi, milliyetçilik ideolojisinin doğduğu süreçtir. Modern anlamda ulus devlet modeli, milliyetçilik, modern hukuk gibi tanımları ortaya çıkartan Fransız Devrimi'dir. 1800'lerin başında Napolyon'un bütün Avrupa'yı ele geçirmesiyle Milliyetçilik fikri hızla yayılmaya başlamıştır. Aynı dönemde Fransız dili de diğere dillere girmeye başlamıştır. Günümüz Türkçe'sinde bu kadar çok Fransızca sözcük olmasının nedeni de Fransız Devriminin Avrupa'da başarılı olmasıdır.

Sol ve Sağ kavramları o süreçte İlerici-Gerici olarak da tanımlanır.

1800'lerin ortalarında tam anlamıyla yayılmış olan Milliyetçilik fikri, Osmanlı imparatorluğunda da aydınları etkilemiştir. Tanzimat Fermanı ve sonrasında Namık Kemal, Tevfik Fikret gibi aydınlar Milliyetçilik fikrinin oluşmasında ilk akla gelen düşünürlerdir. 93 harbi sonrasında ağır yenilgiye uğrayan Osmanlı imparatorluğunda tahta çıkan 2. Abdulhamid'in emriyle meclis kapatılır. Düşünürler hapse tıkılır. Bu dönemde 2. Abdulhamid tarafından düşüncelerin engellemeye çalışılması daha sonra JönTürkleri ortaya çıkartacaktır. Sonunda da İttihat ve Terakki partisi kurulacaktır.

Milliyetçi düşüncenin geçirdiği bu süreç en sonunda 1923'de Cumhuriyet kurulmasıyla iktidar olur. Cumhuriyet'in devrimci kadrolarıyla ortaçağ kalıntıları (Gericiler) tasviye edilmeye başlandı. Halifelik kaldırıldı, Tekke ve Zaviyeler kapatıldı. Yerine 1945'e kadar özgür düşünebilen nesil yetiştirilmeye başlandı.

1945, 2. Dünya savaşının sona ermesiyle ilericilik, gericilik tekrar (Sabiha Sertel, İlericilik-Gericilik Tevfik Fikret) tartışılmaya başlandı. 1950'de Demokrat Partinin iktidarıyla birlikte küçük amerika olmaya karar verildi. 1960'a kadar olan bu süreçte yine Sol ve Sağ tarafları olsa da, ne düşünce ne de kavram olarak düşün dünyasında yer almadılar. Varolan Komünist partiler ise Sovyet borazanlığından başka bir şey yapmıyorlardı. Eski Kemalist kadrolar 1960 sonrası kendilerine Doğan Avcıoğlu'nun Yön dergisinde yer bulabildiler.

Doğan Avcıoğlu yönetimindeki Yön dergisi dönemin gençliğine siyasal düşünce aşıladı ve başarılı da oldu. 1960'ların başında kurulan Türkiye İşçi Partisi de Yön dergisinden zorunlu ve dolaylı olarak etkilendi.

1968 hareketinin 'Tam Bağımsız Türkiye' sloganını temel olan siyasal düşünce Yön dergisinde doğmuştu. Mehmet Ali Aybar'lı TİP de bundan etkilenerek tam bağımsız ve insancıl sosyalizm görüşünü dile getirdi.



Ancak 1968 yılında Sovyetlerin Çekoslovayya'yı işgal etmesiyle parti ikiye ayrıldı. Bir tarafta Mehmet Ali Aybar'lı Tam Bağımsız'lıkçılar, diğer tarafta Sosyalist Devrim teorisiyle Sadun Aren ve Behiçe Boran vardı. 1969 yılında TİP genel siyasi söylemleri Sosyalist Devrim'e kaymaya başlayınca TİP'in bir nevi gençlik örgütlenmesi olan FKF adını değiştirerek Dev-genç adını aldı. FKF üyelerinin bir kısmı daha sonra kendilerine farklı yollar çizmeye başladılar.

Bir süre sonra gençler illegal yapılar oluşmaya başladı. Gençlik hareketinin (Dev-Genç) etkisinin yerini bu yapılar aldı.

Doğu Perinçek öncülüğünde Aydınlık dergisi devrimin teorisini oluşturmak amacıyla tekrar çıkartılmaya başlandı. Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı, Mahir Çayan ile Doğu Perinçek birlikteydiler. Daha sonra fikir ayrılıklarından sonra Mahir Çayan ile Mihri Belli Aydınlık Sosyalist dergisini çıkarmaya başladı. Doğu Perinçek ve arkadaşları da derginin adını Proleter Devrimci Aydınlık olarak değiştirdi.

<<Bu dönemde Sosyalist Devrim fikri de ortaya çıkmış olsa da, 68 hareketi, devrimci hareket diye hatırlananlar günümüzden bakıldığı zaman Milli Demokratik Devrimi savunanların yaptıkları eylemlerdir.>>

Aydınlık Sosyalist Dergi'de bir süre sonra ikiye ayrıldı. Mahir Çayan, Yusuf Küpeli ve Münir Ramazan Aktolga ile birlikte Kurtuluş Dergisini çıkarmaya başladı. Aydınlık Sosyalist Dergisinde Mihri Belli 'milliyetçi devrimci çizgisi' nedeniyle Mahir Çayan tarafından eleştiriliyordu. Mahir Çayan bu tür (milliyetçi devrimci gibi) düşüncelerle devrime ulaşamayacaklarını, bunun düzen partilerinden farkı olmadığını söylüyordu. Düzen partisi yerine savaş partisi kurulması düşüncesiyle THKP-C'yi kurdu.

Dönemin MDD'cilerinin yaptıkları; banka soygunu, fidye isteme, büyükelçiliğin silahlarla taranması, büyükelçi kaçırılması gibi kitleyi harekete geçirecek eylemlerdi. Kismen de başarılı oldular ancak 1971 muhtırası gelmişti. Hepsi yakalandı, Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edildiler.

Mahir Çayan ve THKP-C, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının silahlı eylemlerinden dolayı onlarla ilişki kurmuş, bu eylemlerin bir parti içinde yönetilmesi gerektiği üzerine toplantı yapmıştır ancak anlaşma sağlayamamıştır.

İsrail Büyükelçi'nin kaçırılıp öldürülmesinden sonra Mahir Çayan yaralı olarak yakalanır. Bir süre sonra hapisten THKO'lularla birlikte kaçar.

Mahir Çayan kaçtıktan sonra Yusuf Küpeli ve Münir Ramazan Aktolga'nın Narodnizm-troçkizm eleştirisine maruz kalır ve Mahir Çayan her iki kişiye de partiden atar. Bu iki kişinin tarafları da çoktur ve bu iki kişi sonra pişmancılar olarak anılacaktır.

Kızıldere'de yakalanan Mahir Çayan ve THKP-C'ler teslim olmazlar ve çatışma çıkar. Sonuç Ertuğrul Kürkçü tek sağ olarak yakalanan kişidir.

Yusuf Küpeli yakalandığında savcıya şöyle ifade verir. 'Şimdi anlıyorum ki ben kendimi Markist-Leninist zanneden Donkişot, anarşist, kumarbaz, sorumsuz, halkıma ve işçi sınıfına karşı biriyim.'

THKP-C duruşmaları başlamadan önce Ertuğrul Kürkçü, Yusuf Küpeli, Münir Ramazan Aktolga ve THKO'dan Nahit Töre'nin kaldığı koğuşa konulur. Pişmancılar bu koğuşa verilir.

Pişmancılar koğuşda yeni bir teori ortaya koyarlar, bu teoriye göre Abdulhamid, 31 Martçılar, Serbest Fırka, Menderes ve Demirel 'İlericiliği'; İttihat ve Terakki, Kemalizm, CHP ve 27 Mayıs ise 'Gericiliği' temsil eder.

THKP-C davaları başlayınca bunu ilk kez THKO'dan Nahit Töre dile getirir. Ancak kendi tarafltarlarından da çok tepki çekince bir daha Abdulhamid'den söz edilmez.

Sen Kemalizm'in bezirganısın.

Kemalizm'i savunacağız.

Ya sen Kemalistsin, ben Komünistim, hadi bakalım.

Bırak palavrayı.

Sen bırak palavrayı.

Sen döneksin.

Sensin dönek.

Döneksin. Döneksin. Sen sıkıyönetim mahkemelerinde (THKP-C davası) çıkıp dönekliğini ilan etmedin mi?

Göreceksin, Göreceksin.

Sen Abdulhamidleri savundun, Menderesleri savundun.

Savunmadım.

Sen savundun.

Terbiyesiz. Savunmadım. Çıkar, göster. Ahlaksız adam.

Alçak, p.şt.

Kamil Dede, Ulaş Bardakçı, Mahir Çayan

Vatan Partisi MKYK Üyesi Kamil Dede

Uğur Mumcu 



Münir Ramazan Aktolga'nın annesi
Ertuğrul Kürkçü hippi