Bu Blogda Ara

6 Eylül 2018 Perşembe

CHP Solu, Solculuğu

Kapitalizmin yedek lastiği

Efendim, bunu iki açıdan değerlendirelim. Birincisi, hem SODEP’in kuruluş aşamasındaki, hem de Halkçı Parti’nin kuruluş aşamasındaki öncü fikirleri biliyorum. Bunlar soldan çok sağa yakın fikirlerdir. Fakat Türkiye’de liberal sağ olmadığı için bunlar sol gibi sunulmuştur. Yani efendim, düşünce özgürlüğünü Batı’daki bütün liberal partiler ister; istenmemesi ayıptır. Bizde, örneğin Doğru Yol Partisi’nin düşünce özgürlüğü istediğinden şüpheliyim. Onun için hiç DYP’ye önem vermiyorum. DYP’nin tutumunu, bir siyasî lideri yeniden itibarlı hale getirmek için yaptıkları manevralar olarak görüyorum ve “demokrasi savaşı” olarak görmüyorum. Bu çerçeve içinde, bu SHP içinde görev alan insanların bir kısmının solculukla ilgileri yoktur. Yani nedir solculuk? Kapitalist sömürüyü ortadan kaldırmak, kapitalist düzeni değiştirmektir. Böyle bir amaçları yoktur.

1985 yılında Saçak dergisinde yayımlanan, Halil Berktay'ın sorduğu Uğur Mumcu'nun sorduğu sol siyaset üzerine olan röportajdan bir bölüm. Röportajın başlığı 'Kemalizm ve Sosyalizm Aynı Denizlere Akan Nehirler Gibidir'. 

Günümüz solunun hem meclis de hem meclis dışında toplandığı tek örgütsel yapı CHP'dir. HDP diyemeceğim çünkü meclis'e girmeleri yada meclis dışında varolmaları bile CHP tarafından korunmaktadır.



Şuan ki CHP'nin öncesi.

1985 yılında Uğur Mumcu'nun ifade ettiği SODEP ile Halk partisi birleşerek SHP'yi oluşturmuşlardır. 1991 yılında SHP, HEP'in üyelerini terörist başı Abdullah Öcalan tarafından meclis'e sokup bir de HEP'in vekilleri Kürtçe yemin etmeye kalkınca meclisde büyük kavgalar çıkmıştı. Daha sonrasında SHP kongresinde de olaylar devam etmiş, ertesi yıl, 1992'de Deniz Baykal SHP'den gelenlerle birlikte CHP'yi tekrar kurarak 1995 yılında iktidar ortağı oldu. Deniz Baykal solu toparlamaya çalışırken aynı zamanda meclise terörist savunucularını vekil yaptıran SHP'yi de tarihte bırakmıştır.

1999'da CHP baraj atlı kalınca başkanlıktan istifa etmiş, ancak 2000'de tekrar başkanlığa geçmiştir. 2001 ekonomik krizi sonrası siyasi belirsizlik 2002'de erken seçime yol açmış, sol seçmen DSP'ye olan desteği CHP'ye yönelterek, DSP'yi baraj altı CHP'yi de ana muhalefet yapmıştır.

2003 yılında Irak tezkeresine karşı çıkarak sadece kendi partisini değil, tezkereye karşı AKP'lileri de örgütleyerek tezkerenin meclisten onay almasını engellemiştir. 2007 yılında yapılan Cumhuriyet yürüyüşlerine hem kendisi (izmir mitingi) hem de dönemin bir çok CHP şehir örgütlerinin katılmasını sağlamıştır.

2010 yılında bir internet sitesinde gizli kamera görüntüleri yayımlanınca başkanlıktan son kez istifa etmiştir.

Deniz Baykal'ın Türk solunu bir parti altında toplamaya ve sesini mecliste söylemeye çalışması ne olduğu bile bilinmeyen kamera görüntüleriyle son bulmuştur.

Aynı dönemde CHP içinde başka bir ad parlatılmaya çalışıyordu. TESEV'in kurucularından Kemal Kılıçdaroğlu.

2008 öncesinde de adı parlatılmaya çalışılsa da esas sesini AKP başkan yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ile hayali ihracat tartışmasında duyurdu. Daha sonra AKP başkan yardımcısı belgeleri kabul ederek görevinden istifa etmiştir. Eylül olayında yaşanan bu tartışmadan bir kaç ay sonra
Kemal Kılıçdaroğlu bu kez AKP'nin en önemli adlarından olan Melih Gökçek ile ARENA programında tartıştırılmış ve kazanan yine Kemal Kılıçdaroğlu olmuştur. Bu kadar parlatıldıktan bir yıl sonra, Deniz Baykal'ın gizli kamera olayından sonra da CHP'nin başkanlığına getirilmiştir.

İlk açıklamalarından biri de yeni sol, yeni demokrasi anlayışı oldu. Çok geçmeden Y-CHP diye adlandırılan CHP, Deniz Baykal dönemi politikalarından vazgeçip, 20 küsür yıl önceki SHP anlayışına yönelmiştir.

Türkiye'nin bağımsızlığının duruşu olan bir çok politika ters yüz edilmiş, sözde ermeni soykırımı savulunur hale gelmiştir.

CHP'li Hüseyin Aygün

CHP'nin ermeni soykırımı propagandası 

Ermeni soykırımı var diyen bir Türkiye ermenisini milletvekili aday yapılışı

Türkiye cumhuriyetinin modern ve çağdaş bir toplum haline gelmesine köstek olmaya çalışan, Türk askerini, subayını öldüren ve Dersim harekatı sonrasında da vatana ihanetten asılan seyit rıza'yı savunan kişileri CHP'den milletvekili yapan CHP.

Türkiye'nin en önemli iki sorunundan biri olan kürtçü teröriste şehit diyen CHP milletvekili.


Tevhidi Tedrisat kanunu ile bütün halkın aynı temel eğitim almasını yok sayıp, kuran kurslarının her mahallede açılmasını sağlayacağız diyen yeni merkez kurulu üyesi Gürsel Tekin. 
Sosyal demokratlığı bile beceremeyip, kendilerini liberal demokrat ilan eden Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP. 
'Yalnız değiliz. Dünya, aşırıcıların, dar görüşlü popülistlerin ve diktatörlerin yükselişini izliyor. Bunların baskı derecelerinde önemli farklılıklar var ancak ortak yanları da bulunuyor. Diktatörler birbirlerinden öğreniyorlar. Demokrasilere karşı birlik oluyorlar. Ülkelerini mahvediyorlar ve insanlarını yurtdışında yaşamaya zorluyorlar.
'Liberal demokratlar buna nasıl yanıt vermeli? Dar görüşlü popülistlerin ve yeni kuşak diktatörlerin iktidarlarına karşı çıkmak için uluslararası çapta yeni araçlar geliştirmeli ve paylaşmalıyız.'


'Bizim siyasi mücadelemiz ülkemizde vatandaşlarımızın refahının artırılması ve demokrasimizin en ileri düzeye eriştirilmesi içindir. Biliyoruz ki Türkiye ’de demokrasinin karşı karşıya olduğu temel sorunlar bulunmaktadır. Günümüzde, bu sorunların özünde özgürlükçü (liberal) demokrasiye yönelik tehditler yatmaktadır.'


Kemal Kılıçdaroğlunun demokrasi hakkında söyledikleri yazının başında Uğur Mumcu'nun dediklerini teyit eder niteliktedir. Uğur Mumcu'nun değişiyle bunlar sol değil, sağcıdır. 

CHP'nin başkanlık seçiminde aday olarak çıkarttığı Muharrem İnce ve ekonomiye bakışı. 

Merkez bankasını bağımsızlaştıracağız. 

Halbuki bağımsızlaşması gereken Merkez bankası değil, Maliye bakanlığıdır. Kurumlar arasında bağımsızlaşma olursa demokrasiden söz edilebilinir.

Şöyle de sorulabilinir; Muharrem İnce merkez bankasını bağımsızlaştırırsa devletin para politikalarını nasıl yönlendirecek yada nasıl kontrol edecek? 
Çapsız CHP'nin çapsız başkan adayı.

'Sivin Örümceğin Ağında' kitabını okuyanlar Türkiye'de neler olup bittiği hakkında az çok bilgi sahibidir. TESEV gibi kuruluşlarla ülkeyi sivil toplum kuruluşlarıyla nasıl sarıp sarmaladıkları, partilerde ve dolayısıyla meclisde nasıl ses yükselttiklerini ve devletin politikalarını ve işlerini nasıl yönlendirmeye çalıştıklarını kitabı okuyan az çok görebilmektedir. Bütün bu olup bitenlere de solcular arasında ses yükselten yok denecek kadar azdır. 

TESEV başkanı Can Paker'in Soros desteğinin itirafı

Kurucusu olduğu TESEV'i savunan CHP başkanı Kemal Kılıçdaroğlu.

2015 seçimleri.

2015 seçimlerinde 'Adalet, Özgürlük ve Kalkınma' vizyonuyla AKP'nin ardılı olan CHP.

'Adalet, Özgürlük ve Kalkınma' vizyon ile ilgili 2 hafta önce Adalet ve Kalkınma adlı yazıma bakabilirsiniz.

2015 seçimleri öncesinde CHP projesi. Merkez Türkiye.

2015 seçimleri öncesi ve sonrasında sadece günün gazete ve internet haber sitelerinde yer alan ancak Wikipedia'nın sadece İngilizcesine yerleştirilen Merkez Türkiye projesi. Wikipedia'nın ingilizcesinde yazılanlara bakılacak olursa Merkez Türkiye projesi, AKP'nin eski başbakanlarından Ahmet Davutoğlu'nun 'Stratejik Derinlik adlı kitabına dayandırılıyor. 

2000'lerin başında AKP'nin iktidara getirilmesi, ABD'nin önce Afganistan sonra Irak işgalleri sonrası ortaya atılan (öncesinde sadece bir proje olarak bahsedilen) BOP, 2015 yılında bu projenin çökmüş olmasına rağmen TESEV kurucusu ve CHP başkanı olarak daha da genişletilerek Türk insanının önüne koyuluyor. BOP'da sadece kuzey afrika ve ortadoğu varken, CHP'nin Merkez projesi ile birlikte bu sınırlar daha da genişletilip ortaasya'ya kadar uzanıyor.

Sonuç olarak Uğur Mumcu'nun 1985 yılında tespit ettiği günümüz Türkiye solunun tanımı; Yeni CHP Kapitalizmin yedek lastiği'dir. 

Kaynaklar

http://www.muasir.org/2016/09/27/mumcu-kemalizm-ve-sosyalizm/

https://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/11/141113_dersim_chp

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-40527743

http://www.radikal.com.tr/politika/kilicdaroglunun-ozgurluk-acilimi-1012848/

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/chp-iktidarinda-ayni-sokakta-tiyatro-da-kuran-kursu-da-olacak-15656001

https://www.bloomberght.com/haberler/haber/2125591-chp-nin-cumhurbaskani-adayi-ince-haberturk-tv-de-sorulari-yanitladi

http://www.ilk-kursun.com/haber/249109/chpli-vekil-hendekleri-savundu-pkklilara-sehit-dedi/

merkez türkiye projesi https://en.wikipedia.org/wiki/Merkez_T%C3%BCrkiye

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/281193/CHP_sir_projesini_acikladi..._Merkez_Turkiye.html


2 Eylül 2018 Pazar

13. Kabile ve Türklerin Müslümanlığı (Türkler Nasıl Müslüman Oldu)

'Onüçüncü Kabile' kitabı çok yönlü yazar Arthur Koestler tarafından 1976 yılında yazıldı. Yazıldığı tarihte bir çok tartışmayı da beraberinde getirdi. Bazı ortadoğu tarihçileri kitaptaki bilgilerin dayanaksız olduğunu ileri sürdü. Ancak kitap çok ses getirmesine rağmen Türkiye'de 1993 yılında yayımlanabildi.

'Onüçüncü Kabile' kitabı Hazar (kazar, gezer) Türklerinin politik anlamda museviliği seçmesi, yaşadığı dönemde Roma imparatorluğu ve diğer önemli devletlerle olan ilişkilerinden bahseder. Zayıflamaya başladığı dönemde ve yıkılışıyla birlikte musevi olan Hazarlar'ın, hazar yada Türk kimliği ile değil, musevi, yahudi kimliğiyle doğu avrupa'nın etnoslarından biri olduğunu ileri sürer. Macar, Polonya, Rus Yahudilerinin aslında Arapların akrabası olan yahudilerin değil, Ogurların boylarından olan Hazarlar olduğu sonucu ortaya çıkar.

Ben bunu 'Onüçüncü Kabile' kitabından değil, yıllar önce okuduğum Cengiz Özakıncı'nın 'Dolmakalem Savaşları' adlı kitabında okumuştum. Muhtemelen Cengiz Özakıncı'nın bu düşüncesinin oluşumunda bu kitaptan faydalandığı muhtemeldir.

Ancak bu yazıda bahsetmeye çalıştığım şey Hazarlar yada Hazarların museviliği değildi. Kitabı okurken bazı yerler özellikle dikkatimi çeken noktalardan, Oğuzların İslama ve Allah'a olan bakışıydı.

İnternetin yaygınlaşmasıyla birlikte ilk önce sözlüklerde, sonraları forumlarda ve son olarak da Facebook sayfalarında bilgili ve bilgisizce paylaşılan 'Türkler Nasıl Müslüman oldu' adlı yazılar bana din değiştirmenin bu kadar kolay olamayacağını düşündürdü. 'Onüçüncü Kabile' kitabını okurken de bu konuyla ilgili bir fikir ortaya sürme fırsatı verdi.

'Türkler Nasıl Müslüman oldu' yazıları genel itibariyle 670 yıllarında başlayıp 750'lere kadar devam eden Arap cihatçıların Türkistan'a girdiklerinde Türklere uyguladıkları zulümlerden oluşur. Özellikle Arap Emevilerinin komutanı Kuteybe Bin Muslim'in 40 bin Türk'ü nasıl ağaçlara astıklarından bahsedilir. Tabi bunu okuyan Türkler de 'Vay bize neler yapmışlar diyerek, araplara müslümanlara küfürler etmeye başlarlar'.

Bu konunun gündeme gelmesi iki yazar tarafından başlatılmıştır. Birincisi Erdoğan Aydın'ın 'Nasıl Müslüman Olduk', ikincisi Prof. Dr. İlhan Arsel'in 'Arap Milliyetçiliği ve Türkler' adlı kitaplarıdır. Daha sonraları bunları kaynak alarak yazılar yazan ikinci cumhuriyetçi, AB ve Batı fonlarıyla beslenen üniversitelerde öğretim görevliliği yapan Taner Akçam'dır.

Bu yazılardan çıkarılan temel sonuç, Türkistan'ın Emeviler tarafından işgali; Sulu Kağan'ın direnişi, ölümüyle tekrar teslim oluşu ve 750'li yıllarda Türklerin islamiyeti kılıç zoruyla kabul edişi. Özellikle Sulu Kağan tarafından Türklerin biraraya gelmesi ve Arap ordularının büyük bir kısmının yok edilişi Arapları korkutmuş ve kendi yönetim anlayışlarında değişikliğe giderek, daha yumuşak, daha ılımlı politikalar üretmiş olmaları nedeniyle Türkler müslüman olmuşlardır.

Türklerin müslüman oluşuyla ilgili genel yargı budur. Ama siz bu yazılanları değil, daha mantıklı bir yazı olan Tengricitürkiye adlı blog'da yayımlanana bakınız.

http://tengriciturkiye.blogspot.com/2016/09/kuteybe-bin-muslim-ve-turkler.html

'Onüçüncü Kabile' kitabını okurken rastladığım Oğuzlar hakkında yazılanlar;  

921 yılında Bulgar ülkesine doğru yola çıkan ibn Fadlan yolda karşılaştığı Oğuzlar (Türkler) ile karşılaşılaşır ve bir oğuzla arasında şöyle bir olay yaşanır. 

'Sık sık karşılaştıkları kar fırtınalarından birinde İbn Fadlan bir Türk'le yan yana yolculuk ederken, Türk ona yakınmış: "Başbuğ bizden ne istiyor? Öldürecek bizi bu soğukta! Ne istediğini bilsek, hemen verir kurtulurduk." demiş. İbn Fadlan buna cevap olarak, "Bütün istediği, 'Allah'tan başka Tanrı yoktur' demeniz" diye karşılık verince, Türk gülmüş: "Doğru olduğunu bilsek, söylerdik." demiş.'




Kitabın başka bir yerinde geçen Oğuzların toplumsal yapısına ayak uyduramayan İbn Fadlan. 

'Bunlar deri çadırlarda oturan göçebe insanlar. Bir süre bir yerde kalıp, sonra başka yere gidiyorlar. Yol üstünde bunlara ait çadırların her yanda kurulu olduğunu görüyoruz. Yaşayışları güç, ama kendileri de yollarını yitirmiş eşekler gibi davranıyorlar. Onları tanrıya bağlayan bir dinleri yok. Mantıklarını da kullanmıyorlar. Hiçbir şeye tapmıyorlar. Başlarındakilere "Bey" diyorlar, içlerinden biri Bey'e danışmak istediği zaman ona gidip, 'Bey, falanca işte ne yapayım?" diye soruyor. Ne yapacağına, aralarında yaptıkları toplantıda hep birlikte karar veriyorlar. Ama karar verip uygulamaya geçecekleri zaman, içlerinden en basit, en aşağılık olanları bile ortaya çıkıp, karara karşı gelebiliyor.'






'Türkler Nasıl Müslüman Oldu' yazılanlarında bahsedilen ve çıkan sonuç, bu bilgilerle koaylıkla yanlışlabilir. 

Peki bu kadar islam, müslüman ve arap düşmanlığına varan bu bilgiler sonucunda neden yanlış yorumlarla hala devam ettiriliyor? 

(Yapay) Düşman yaratmak? 

Türkiye'nin ilk ve temel sorunu olan emperyalizmi, kolonyalizmi unutturmaya çalışarak; islam, arap  düşmanlığı ile insanların zihinleri meşgul edilmektedir. Aynı uygulama kendini dindar hisseden kişiler üzerinde de uygulanmaktadır. Bir kısmına müslümanlar bizi asarak, keserek islamı kabul ettirtti dedirdirken, diğer kısma da hem laik hem müslüman olunmaz dedirtmektedirler. 

Halbuki laiklik bir gavur icadı değil, Büyük Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey'in din ve devlet işlerinin ayrılması uygulamasıdır. Mustafa Kemal Atatürk'de Tuğrul Bey'in bu uygulamasını nutuk'da belirttmiş ve daha sonra Türk anayasasının değişmez unsurlarından biri yapmıştır. İslamcıların, dincilerin (dindarların değil) çok fazla üzerinde durdukları ve yeri geldiğinde küfür olarak kullandıkları laiklik, aslında tamamen bir Türk icadıdır. 

Aynı şekilde bahsedildiği gibi Türkler asarak keserek müslüman edilmediler. Kuteybe Bin Müslim sonrası Türkler Sulu Kağan önderliğinde ırkçı emevilerle savaşmış, ordularının büyük çoğunluğu da yok olmuştur. Arapların yönetim anlayışındaki değişikler ile yine Türkler akın akın müslüman olmamışlardır. İlk müslüman Türk devletleri de hak din diye islama geçmemişlerdir. Dönemin politik sorunları dolayısıyla, iktidarlıklarını daha kolay devam ettirmek amacıyla müslüman devletlerle politik beraberlikleri için islamı kabul etmişlerdir. Ve yine de kağanların islama girmesiyle müslüman olan Türkler günümüz müslümanları gibi kafalarına bez bağlayıp, kıçlarında şalvar ile dolaşmamışlardır. 

Mutezile (akılcılık) düşüncesi

Emevilerin Türkistan'ı işgali ve yağması döneminin sonlarında, eski yunan ve hint felsefesiyle harmanlanmış olarak ortaya çıkan mutezile düşüncesi; emevilerin yok olup müslümanların Abbasi halifeliğinde birleşmesinden sonra müslüman olmayanlarda büyük bir rahatlık sağlamıştır. Bu rahatlık tek tanrı düşünce ve inancından gelen Aryanlar (farslar, iranlılar ve sogdlar) ve Türklerin halifelik içinde kolayca mevki kazanmalarına sebep olmuştur. Nitekim, Abbasilerin ikinci halifesi El-Mansur, günümüz islam anlayışının temeli olan İmam-ı Azam Ebu Hanife diye bilinen kişi, kendisine göre sapık olduğu için, zindana attırıp işgenceler uyguladıktan sonra zehirleterek öldürmüştür. 

Günümüzde kendini ehli sünnet'ten sayanların mutezile düşüncesine sahip tarihi kişiliklere müslüman değil bunlar, kafir demeleri bundandır. 

Mutezile düşüncesinden etkilenen bir çok kişi ve müslüman; islam medeniyeti, islam rönesansı, islam bilimi diye bilenen dönemin temellerini atmıştır. Abbasi halifelerinden El-Memun mutezile düşüncesini bütün müslümanlar arasında yayabilmek için halifeliğin temel kanunu yapmaya çalışmıştır. Ki kendisi doğaya, tarihe ve bilime olan düşkünlüğü ile bilinir. 

Farabi, ibn-i sina, el biruni, harizmi gibi tarihi kişilikler mutezile düşüncesinden gelmektedirler. 

Böyle bir ortamda Türklerin islamın ortaya çıkışından 2 yüzyıl sonra müslümanlığı seçmeleri gayet normaldir. Ancak yine de Türklerin bir çoğu müslümanlığı çok daha sonraları seçmiştir. Yukarıda alıntıladığım 920'li yıllarda geçen İbn Fadlan, bunun basit bir örneğidir. Yine aynı Hazarlar'ın müslümanlığı yada roma dini hristiyanlık yerine museviliği seçmesi de Türklerin asarak, keserek müslüman oldular teorilerine başka basit bir cevaptır. 

2018 yılında müslüman olmayan, hristiyan, musevi, tengrici, şaman, budist inançlarına sahip Türkler yaşamaktadır. O yüzden Türkler nasıl müslüman oldu sorusu yeterli bir soru değildir. Belki Türklere ne kadar müslüman oldu sorusu daha yerindedir ama o zamanda hangi müslüman, hangi islam soruları karşılık olarak verilir. 

Türkler sünni mi oldular, alevi şii mi oldular? Hangisi gerçek islam?  Yada mutezile düşüncesini de işin içine katıp, hangi gerçek islam diye de sorabiliriz. 

Din

Konumuz din ile ilgili olduğu için dinin aslında ne olduğuna bakalım.

Günümüzde dini inanç olarak tanımlasak bile bu tanım sadece günümüz zamanı için geçerli olabilir. Etimolojik olarak din sözcüğü ise Akad'lara kadar giden bir anlama sahiptir. İlk anlamı, yani soyut düşünmeye başlamadan öncesi, yasa, kural demektir. Akadların ardılları olan Aramilerde, Sabiilerde, İbranilerde bu sözcük yasa, kural anlamının dışına çıkıp soyut bir kavramı tanımlamak için kullanılmıştır. 

Eğer din sözcüğüne bilimsel olarak bakarsak, dinin ne anlama geldiğini değil, neyi anlatmaya çalıştığını anlarız. Bu da dinin insanı, doğayı, dünyayı ve evreni açıklama işlevidir. Temellerini sümer efsanesinden alan ortadoğu dinleri; insanın, bir ilk insan, ademden geldiğini savunur. Aynı şekilde aynı hikayeler doğadaki bütün canlıların Tanrı (yada Allah) tarafından insan için (insan merkezci) yaratıldığını anlatır. 

Halbuki günümüzde bunun böyle olmadığını, ilk insan diye bir şeyin olmadığını; insanında doğadaki bütün canlılar gibi evrimleşerek yüzbinlerce, milyonlarca yılda ortaya çıktığını biliyoruz. En azından önümüzde eleştirilmeyi bekleyen bir bilim dünyası var. Belki de evrimleşmedik, belki de sümer efsanelerine dayanan ortadoğu dinleri doğru söylüyor yada belki de bazılarının hayal kurduğu başka bir gezegenden gelen canlılar tarafından genetiğimiz değiştirilerek yaratıldık. Ancak bunların arasında mantıklı ve akla yatkın olan, şuan için bilimin öngördüğü evrim kuramıdır. 

Tarihte en çok din değiştirenin Türkler olması kafa karışıklığından değil, insanı, dünyayı ve yaşamı açıklama biçiminden dolayıdır. İçinde bulunduğumuz 2018 yılında da Türkler olarak;, insanı, doğayı, evreni aklımızı kullanarak ve mantık süzgecinden geçirerek bilimi temel almalıyız. 

Din, bir vicdan meselesidir

Dinin bir çok etimolojik ve felsefi tanımı olmasına rağmen, bütün açıklamalar yapıldığı tarihe aittir. Günümüzde de dinin en güzel tanımı Atatürk tarafından yapılmıştır. 

'Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanın emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz, kasde ve fiile dayanan bağnaz hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere fırsat vermeyeceğiz.'

Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın yazdığı 'Dinin Türk Toplumunda ki Yeri' adlı kitaptan alıntı yaparak bitireyim. 



Kaynaklar 

Laiklik Türk İcadıdır https://odatv.com/laiklik-fransiz-degil-turk-icadi-1311141200.html

El-Mansur https://tr.wikipedia.org/wiki/Mans%C3%BBr

Mutezile düşüncesi https://tr.wikipedia.org/wiki/Mutezile

El-Memun https://tr.wikipedia.org/wiki/Mem%C3%BBn

Dinin Türk Toplumunda ki yeri https://www.marxists.org/turkce/kivilcimli/kitaplar/dinin-turk-toplumuna-etkileri.pdf 

Kuteybe Bin Müslim ve Türkler http://tengriciturkiye.blogspot.com/2016/09/kuteybe-bin-muslim-ve-turkler.html